Sitemizdeki İçeriklerin Hepsini Görmek İçin Lütfen Üye Olunuz.
Sitemizdeki İçeriklerin Hepsini Görmek İçin Lütfen Üye Olunuz.
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.



 
AnasayfaSaimbeyli ForumLatest imagesAramaKayıt OlGiriş yap

 

 Dinsizliğin Sahte Felsefeleri: Toplumları Karanlığa Sokan Sözde Aydınlanma Felsefesi

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Safak Yeter
Yönetici
Yönetici
Safak Yeter


Mesaj Sayısı : 350
Forum Seviyesi : 682
Rep Puanı : 0
Kayıt tarihi : 15/05/09
Yaş : 31
Nerden : Adana

Dinsizliğin Sahte Felsefeleri: Toplumları Karanlığa Sokan Sözde Aydınlanma Felsefesi Empty
MesajKonu: Dinsizliğin Sahte Felsefeleri: Toplumları Karanlığa Sokan Sözde Aydınlanma Felsefesi   Dinsizliğin Sahte Felsefeleri: Toplumları Karanlığa Sokan Sözde Aydınlanma Felsefesi I_icon_minitimePaz Mayıs 17, 2009 8:56 am

Tarih boyunca dinsizliği telkin etmeye çalışan batıl felsefelerin kimi toplumlar üzerinde geniş etki uyandırmasının nedeni, gerçek yüzlerini kamufle edip, boş vaatlerle insanları aldatmalarıdır. Bu felsefelerin gizli amaçlarını ortaya koyduğumuz yazı dizimizin bu ayki bölümünde, Batı toplumlarına gerçekte karanlık günler yaşatan Aydınlanma felsefesini ve sebep olduğu yıkımı ele alacağız.

19.yy'da Avrupa'da Allah inancının ortadan kaldırılıp yerine din dışı yaşam şekillerini yerleştirmek için, dönemin bazı çevreleri tarafından gündeme getirilen "Aydınlanma Felsefesi", o dönemde siyasi egemenliğin adeta tek çözümü gibi telkin edilmeye çalışıldı.

Aydınlanma'dan önce, dönemin Avrupası'nda inanca dayalı yaşam toplum hayatını düzenleyen temel unsurdu. Ancak din ahlakına göre düzenlenmiş olan bu toplum hayatında zaman içerisinde pekçok olumsuz değişim yaşandı. Bu doğrultuda Batı toplumu günden güne manevi değerlerinden kopmaya başladı.



Bu ani ve büyük kopuşun ardındaki etki ne idi?


Bu süreç ekonomik ve sosyal değişimler sonucunda kendi kendine mi yaşanmıştı,yoksa bu dönüşümün arkasında "birileri"nin rolü mü vardı?


Aydınlanma Sürecinde Masonların Rolü

Batı toplumunda yaşanmaya başlanan olumsuz değişimin başında, manevi değerleri temel almaya çalışan Avrupa düzeninden rahatsız olan bazı çevreler bulunuyordu. Kendi menfaatlerine uygun olarak toplumda köklü değişiklikler yapmayı hedefleyen başta masonlar olmak üzere din ahlakına karşı olan tüm kesimler, öncelikli olarak bu amaçla bir ittifak oluşturdu. Avrupa'da din dışı her hareket, ya zamanla bu İttifak'ın bir parçası haline geliyordu, ya da İttifak'la baştan işbirliği içindeydi. Bu İttifak’ın mevcut düzenden rahatsızlık duyma nedeni ise açıktı: Söz konusu çevrelerin siyasi bir otoriteye sahip olabilmeleri için manevi değerlerin hakim olduğu yapının ortadan kaldırılması gerekiyordu, ittifak ancak böyle başarılı olabilirdi. Bu noktada, kurulan İttifak için tek çıkış yolu da, kurulu Avrupa düzenini kökünden değiştirmekti. Politik, sosyal ve ekonomik yönden, Batı yeniden şekillendirilmeli ve İttifak'ın düşmanı olan maneviyattan koparılmalıydı. İnsanların zihnine maneviyatı güçlendiren düşünceler aşılamak yerine, İttifak'ın kendi din dışı dünya anlayışı yerleştirilmeliydi.

Batı'nın manevi değerlerden kopmasının en önemli aşaması ise Aydınlanma hareketi ile oldu. Aydınlanma, din ahlakının insan yaşamındaki önemini bütünüyle reddeden batıl bir hareket olmuştur. Aydınlanmacılar, Allah'ın varlığı gibi konuları dahi İlahi kaynaklara değil (Allah’ı tenzih ederiz), felsefe gibi insani kaynaklara dayandırmak gerektiğini iddia etmişlerdir. Bu iddianın amacı ise Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi, "insanları Allah yolundan saptırmak"tır. (İbrahim Suresi, 3)

Her insanın, manevi değerleri tahrip edecek faaliyetler içinde olan dinsiz akımları çok iyi tanıması, onların ideolojilerini, hangi konuda hangi fikri savunduklarını iyi bilmesi son derece önemlidir. Çünkü ancak bu yolla söz konusu çevrelerin mantık bozuklukları, sapkınlıkları, devlete ve millete zarar verecek düşünceleri, bilime ve akla aykırı yönleri deşifre edilebilir.

Aydınlanma Felsefesi Avrupa Toplumlarını Nasıl Değiştirdi?



Aydınlanma felsefesi, öncelikli olarak din ahlakını ortadan kaldırdı. İnsanın ne olduğu, hayatın ne anlam taşıdığı, insanın nasıl doğruyu bulabileceği ve neyin doğru, neyin yanlış olduğu konusunda din ahlakının dışında sözde cevaplar aranmaya ve verilmeye başlandı. O dönemdeki pek çok sapkın ideoloji böyle doğdu.


Aydınlanma sonucu doğan faşizm, sosyalizm gibi bütün ideolojiler de hayatın, insanın ve dünyanın ne olduğu konusunda ortak bir "dindışı"lıkta (sekülerizm) buluştu.


Aydınlanma ve Materyalizm İlişkisi

Aydınlanmanın bir başka özelliği, materyalist felsefeye öncülük etmesiydi. Sadece maddenin varlığını kabul eden, canlıların ve insan bilincinin de sadece "hareket halindeki madde"den ibaret olduğunu varsayan bu batıl görüş, aslında ilk olarak Eski Yunan'da yaşamış bazı felsefeciler tarafından ortaya atılmıştı.

19. yüzyılda ise Aydınlanmacılar tarafından telkin edilmeye çalışılan bu düşünce, yalnızca dünyayı ve maddeyi hedefleyen ve dolayısıyla insanların, güzel ahlaktan uzaklaşıp, bencil, acımasız, çıkarcı bir ahlak geliştirmelerine neden olan bir düşünce oldu.

Aydınlanma Felsefesinin Siyasi Sonucu:

Fransız Devrimi ve Getirdiği Yıkım

Aydınlanma; Batı'da hiçbir olumlu gelişmeye vesile olmamıştır. Aydınlanma'nın en önemli ayağı Fransa'da yaşanmıştır ve bu süreçten sonra gelen Fransız Devrimi, ülkeyi bir kan gölüne çevirmiştir.

Bugün Aydınlanmacı literatürde Fransız Devrimi övülerek anlatılır, oysa devrim Fransa'ya çok şey kaybettirmiş, 20. yüzyıla kadar sürecek olan sosyal çatışmaları başlatmıştır.

İngiliz düşünür Edmund Burke'ün Fransız Devrimi ve Aydınlanma dönemi hakkındaki analizleri bu konuda oldukça yol göstericidir. Burke, 1790'da yayınladığı "Reflections on the French Revolution" (Fransız Devrimi Hakkında Düşünceler) adlı eserinde, gerek Aydınlanma fikrini gerekse onun meyvesi olan Fransız Devrimi'ni eleştirmekte, bu hareketlerin toplumu bir arada tutan din, ahlak, aile yapısı gibi temel değerleri parçaladığını, teröre ve anarşiye zemin hazırladığını vurgulamakta, Aydınlanma'yı "insan aklının parçalayıcı bir hareketi" olarak nitelemektedir. (Pocock, in; Edmund Burke, Reflections on the Revolution in France, ed. J. G. A. Pocock, Indianapolis: Hackett Publishing Company, 1987, pp. 33-38)

Fransız Devrimi sırasında dini kurumlara karşı çok ciddi bir düşmanlık sergilenmiştir. Pek çok din adamı giyotine gönderilmiş, dini kurumlar tahrip edilmiş, dahası tamamen kaldırıp yerine pagan (putperest) sembolleri ile ifade edilen sapkın bir din oluşturulmak istenmiştir.

Fransız Devrimi'nin din aleyhtarı dalgası kısa sürede tüm Avrupa'ya yayılmış ve bunun sonucunda da 19. yüzyıl, din düşmanlığının saldırganlaştığı bir dönem olmuştur.

Dinsiz Felsefeler ile Mücadelenin Önemi

Birbirlerinden çok farklı tarihlere, kültürlere ve toplumsal yapılara sahip olan ülkelerde Aydınlanma döneminde olduğu gibi bugün de meydana gelen terör, soykırım ve katliam gibi olayların, her ülkede kendine özgü bazı nedenleri ve kaynakları olabilir. Ancak biraz araştırıldığında her birinin ilginç bir ortak noktası olduğu görülecektir. Bu, dinsiz ideolojilerin toplumlar üzerinde yarattığı manevi tahribattır.

Dinsiz ideolojilerin toplumlar üzerinde yarattığı manevi tahribatın en önemli sonucu; Allah'a ve ahiret gününe inanmayan insanların kimseye hesap vermeyeceklerini zannederek her türlü kötülüğü kolaylıkla yapabilmeleridir. Bu nedenle insanların dünyadaki ve ahiretteki kurtuluşları için dinsizliğin yeryüzünden kaldırılması son derece önemlidir. Bediüzzaman Said Nursi bir eserinde, dinsiz ideolojilerin doğurduğu anarşist yapının nasıl ortadan kaldırılabileceği ile ilgili olarak şöyle yazmıştır:

"Çünkü masonluk, komünistlik, dinsizlik doğrudan doğruya anarşistliği doğuruyor. Ve bu dehşetli duruma karşı ancak ve ancak Kuran gerçekleri etrafında İttihad-ı İslam (İslam Birliğine) dayanabilir…" (Beyanat ve Tenvirler, s. 21)

Adaleti, barışı, huzuru engelleyip insanları savaşlara, çatışmalara sürükleyen dinsizliğin yeryüzünden silinmesi, Kuran ahlakının yaygınlaştırılması ile mümkün olacaktır. Bunun gerçekleşmesine vesile olacak bir İslam Birliği’nin meydana gelmesi de tüm inananların sorumluluğudur. Dolayısıyla bu önemli fikir mücadelesinde iman eden her insanın yapabileceği bir hizmet mutlaka vardır. Unutmamak gerekir ki Bediüzzaman'ın da belirttiği gibi "Küfre rıza küfür olduğu gibi; dalalete, fıska, zulme rıza da fısktır, zulmdür, dalalettir." (Risale-i Nur Külliyatı II, Emirdağ Lahikası, Nesil Yayınları, s. 1183)

Bu durumda vicdanlı tüm insanların üzerine düşen görev bellidir. Bir ayette Allah yolunda çaba harcamanın önemi şöyle bildirilmiştir:

"Yoksa siz, Allah, içinizden cehd edenleri (çaba harcayanları) belirtip-ayırdetmeden ve sabredenleri de belirtip-ayırdetmeden cennete gireceğinizi mi sandınız?" (Al-i İmran Suresi, 142)
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://saimbeylitayfasi.forum.st
 
Dinsizliğin Sahte Felsefeleri: Toplumları Karanlığa Sokan Sözde Aydınlanma Felsefesi
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası
 Similar topics
-
» Varlık Felsefesi
» Sokrates’ in Kadın Felsefesi

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
 :: Felsefe & Edebiyat :: Felsefe-
Buraya geçin: